Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Seçkin DOĞAN


SİYASET VE SANAT


Siyaset güncel tanımıyla, “Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayıştır.” Bu tanımdan hareketle insan, siyasetin bir sanat dalı olduğunu görünce şöyle bir duruveriyor. Allah Allah, siyaset ve sanat yan yana ve iç içe, ilginç!

Dünya geneline baktığımızda, her ülkenin kendi ölçeğinde farklı bir siyaset izlediğini görüyoruz. Bu farklılıkları alt alta yazıp topladığımızda da karşımıza dikkat çekici bir tablonun çıktığını fark ediyoruz.

Siyaset mevzu bahis olduğunda aklıma, soğuk ve sıkıntılı bir kulvardaki amansız yarış geliyor. Diğer bir deyişle siyaset denince aklıma, tam manasıyla şimdiye kadar anlam veremediğim ve bir türlü seyahat etme imkanı bulamadığım garip bir yolculuk geliyor.

Eğer siyaset sahiden de bir sanatsa, sanatla uğraşmak, sanatçı ruhuna uygun hareket etmek gerekir. Öyle ise siyasetçi olup siyaset yapabilmek herkesin harcı değil o zaman. 

Değil diyorum çünkü, hatalı tercihler nedeniyle yerine oturmayan, yanlış giden ve olası  bir çok tecrübesizliğin faturalarını ödüyor milletler ve devletler.

Kendilerini sanatçı sadeliğinde, duyarlılığında yetiştiremeyenler zamanla bocalıyor ve buyurganlık gibi hiçbir sanat dalında yeri olmayan bir anlayışa yöneliyorlar. İşte o zaman tarih sayfalarına kalemlerin ucundan kanlı bir mürekkeple damlıyı veriyor sözde siyasetçiler. Dün olduğu gibi bugün de dünya liderleri arasında bunun birçok örneği var sanırım.

Yaşadığımız şu güzelim dünyada, ülkeler arası tüm insanların kendilerine lider seçmeleri ve o liderlerin peşinden tam bir teslimiyetle gitmeleri, tarihler boyunca süregelen bir alışkanlık, bir ihtiyaç ve  belki de zorunluluk olmuştur.

 Bu vesileyle yapılan seçimlerle devletler ve milletler birbirlerine fark yaratabilmişler, başarı ve başarısızlık gibi tanımların savaşını vermişlerdir. Kelime anlamıyla siyaset bir sanat ise, bu sanatın içine ve içeriğine savaş kelimesi, ne yakışıyor ne de anlam katıyor. Gel de anlat sen bunu Trump, Putin. Sisi, Esad, Kral Selman…  ve Netanyahu gibi despot liderlere anlat.

Sanatta savaşmak değil, rekabet olmalı, daha iyisine ve daha anlamlısına erişebilmek olmalı. Sanatçı ruhunda olamayanlar, o ruhla doğmayanlar bir sanat dalı olan siyasetin içine girdiklerinde ve kendilerine verilen yetkiyle söz sahibi olduklarında, daha da ötesi karar mercilerine yerleştiklerinde, attıkları adımların, söyledikleri sözlerin ağırlığını çok iyi kavramaları gerekiyor. Çünkü sanat, ayrıştırıcı değil, birleştirici öğelerin toplamında anlam kazanıyor ve kitlelere anlam katıyor.

Ama sanmıyorum ki,  seçilmişler ve atanmışlar her zaman sanatçı duyarlılığında ve ruhunda olsunlar. Her ne kadar siyaset bir sanat dalı ise de  sanatçı ruhuyla  doğmadıysanız yaptığınız işle örtüşmüyorsunuz demektir. Böylesi liderler  kendilerini ne kadar zorlarsa zorlasınlar, başarısızlıkları ve zorbalıkları  kaçınılmaz oluyor mutlaka.

Yönetici sıfatıyla seçilmiş olanların, kendilerine yakın olanları kayırdıklarını düşünürsek ki, bu bir gerçek! Bu kayırmacı anlayıştan dolayı bile seçilmişlerin hakkaniyetle ve duyarlılıkla davranmadığını düşünebiliyorsunuz.

 Aslında durup dururken bunları düşünmüyorsunuz. Karşınıza çıkan nahoş olaylar size  sunulduğunda, yaşatıldığında mecburen düşündürülüyorsunuz. Seçilmişlerin kendilerine yakın olanlarla oluşturduğu kadrolar güven duygusu açısından elbette önemli bir detaydır. Hele ki, günümüz şartlarında  ve onların önceliklerini ‘kol içe bükülür’ mantığıyla oluşturduklarını gördüğümüzde de hayal kırıklıklarımız daha çok artıyor. 

Özetle ifade etmek gerekirse,  sanatçı ruhunda, sorumluluğunda, ağırlığında ve  duyarlılığında verilen görevi yerine getirebilmek her seçilmişin ve her atanmışın harcı değilmiş.  Bunu zaman, mekan ve ilişkiler öğretiyor insana. Tabii ki,  öğrenmesi gerekenler hırslarına ve egolarına yenilmezlerse, kadrolarını iyi seçebilmişlerse ve en önemlisi empati yapabilecek olgunluğa ulaşabilmişlerse!