Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Muzaffer GÜNAY


SERT DİL, AĞLAK  DİL , YUMUŞAK DİL

SERT DİL, AĞLAK  DİL , YUMUŞAK DİL


                                                              

                    Karşılıklı konuşurken, dil ve üsluba ne kadar dikkat edilirse, tesiri  de o derece  etkili olur. Verilmek istenen mesajın  böylece  muhatap tarafından alınması sağlanmış olur.

                Din  dili de bu bağlamda çokça önemlidir. Hz. Peygamber’in  şu uyarısı bizim için mükemmel bir rehber olarak  kıymetlidir:

                “ Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; sevdiriniz ,nefret ettirmeyiniz.”

                Dinin tebliğ edilmesinde din görevlilerine ve ilahiyatçılara bu meyanda büyük görev deşmektedir. Üslubu beyan aynı ile insan. Yani , kişinin  üslubu  çok önemlidir.

                Dini konuların , emir ve yasakların anlatımında dil birincil derecede etkin olmalıdır. İnsan, neyin anlatıldığı kadar ,nasıl anlatıldığını da önemser. Mevzu ne kadar önemli olursa olsun, nasıl anlatıldığı da mühimdir. Nice hocalar vardır ki, üslubu yanlış olduğu için maksadını anlatamaz.

                Sadece akla  hitap etmek yeterli değildir. Duygular da işe dahil edilmelidir.  Korkutan dil yerine sevdiren dil tercih edilmelidir.

                Kürsüde  günahların azabını sert  bir üslup ve dil ile anlatmak yerine, uyarıcı ve yumuşak bir dili öncelemek gerekir. Cezalardan bahsedildiği kadar ödüllerden de bahsetmek, dinleyici de  olumlu duygular oluşturur.

                Hurafelerden arındırılmış bir  vaaz veya konuşma- anlatım dili etkili olur. Dinin realitesi neyse olduğu gibi anlatılmalı, sevecen ve  yumuşak  dil kullanılmalıdır. Kendisini  yargıç gibi görenlerin anlattığı dini konular, dinleyenlerin psikolojik dünyasında çok  olumsuz hasarlar bırakabilir. Çok uzun yıllar önce bir din görevlisini dinlemiştim bir camide. Şöyle konuşmuştu:

                “ Muhterem Müminler!

                Beş vakit namaz çok mühimdir: ( ……….). Bir sabah namazını kılmamanın cezası cehennemde  seksen bin sene yanmaktır…”

                Benim için film kopmuştu bu sözleri duyduğumda. Bu cümle, öncelikle dinin aslına uygun değildi. Ne Kur’an’da , ne hadislerde böyle bir ceza geçmez. O derece korktum ve ümitsizliğe düştüm ki, anlatamam. Menfi ve korkutan etkisini uzun zaman üzerimden atamamıştım.  Hoca, güya namazın ne kadar önemli bir ibadet olduğunun altını çizmek için bu sözleri sarf etmişti ama kaş yapayım derken göz çıkardığının farkında değildi.

                Şu an seksenine yaklaşan bir dostumun benimle paylaştığı şu hatırası da din dilini doğru kullanmada ne kadar dikkatli olmak gerektiğine dair çarpıcı bir örnektir:
                “ Ben, üniversite 2.sınıfa kadar sabah namazımı bile  camide kılardım. Bir Cuma vakti vaaz dinlemek için erkenden camiye gittim. Hoca konuşması esnasında şöyle bir cümle kullandı:

                “ Aziz  cemaat, gülmenin de bir adabı vardır. Çok dikkatli olun. Sakın ola ki kahkaha atmayın. Çünkü kahkaha atan kafir olur, yani dinden çıkar.. Ben o günden sonra camiyi de namazı da bıraktım.”

                Kur’an, Peygambere dini tebliğ ederken  yumuşak dil ve sakin üslup  kullanmasını emreder. Aksi durumda etrafında kimse kalmayacağını hatırlatır.

                Din, hem yumuşak olmayı hem de hakikatleri anlatmayı emreder.

                Ağlak ve sert anlatımı reddeder.

                Koca koca prof. İlahiyat hocalarından bazıları, sırf insanları etkilemek için uyduruk şeyleri  sanki hakikatmiş gibi anlatmakta bir sakınca görmüyorlar. Her yıl ramazan ayında böylesi ağlak hocalardan gına geldik.

                İslam’dan habersiz olanlar böyle saçmalıkları duyunca  hayret içinde kalıyorlar.

                Din görevlisi olmak şart değil. Kim olursa olsun , İslam hakkında konuşurken sert dili değil, yumuşak dili benimsemelidir.

                Bir de yalan şeyleri anlatmaktan sakınmak bir vecibedir.