Karşılıklı konuşurken, dil ve üsluba ne kadar dikkat edilirse, tesiri de o derece etkili olur. Verilmek istenen mesajın böylece muhatap tarafından alınması sağlanmış olur.
Din dili de bu bağlamda çokça önemlidir. Hz. Peygamber’in şu uyarısı bizim için mükemmel bir rehber olarak kıymetlidir:
“ Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; sevdiriniz ,nefret ettirmeyiniz.”
Dinin tebliğ edilmesinde din görevlilerine ve ilahiyatçılara bu meyanda büyük görev deşmektedir. Üslubu beyan aynı ile insan. Yani , kişinin üslubu çok önemlidir.
Dini konuların , emir ve yasakların anlatımında dil birincil derecede etkin olmalıdır. İnsan, neyin anlatıldığı kadar ,nasıl anlatıldığını da önemser. Mevzu ne kadar önemli olursa olsun, nasıl anlatıldığı da mühimdir. Nice hocalar vardır ki, üslubu yanlış olduğu için maksadını anlatamaz.
Sadece akla hitap etmek yeterli değildir. Duygular da işe dahil edilmelidir. Korkutan dil yerine sevdiren dil tercih edilmelidir.
Kürsüde günahların azabını sert bir üslup ve dil ile anlatmak yerine, uyarıcı ve yumuşak bir dili öncelemek gerekir. Cezalardan bahsedildiği kadar ödüllerden de bahsetmek, dinleyici de olumlu duygular oluşturur.
Hurafelerden arındırılmış bir vaaz veya konuşma- anlatım dili etkili olur. Dinin realitesi neyse olduğu gibi anlatılmalı, sevecen ve yumuşak dil kullanılmalıdır. Kendisini yargıç gibi görenlerin anlattığı dini konular, dinleyenlerin psikolojik dünyasında çok olumsuz hasarlar bırakabilir. Çok uzun yıllar önce bir din görevlisini dinlemiştim bir camide. Şöyle konuşmuştu:
“ Muhterem Müminler!
Beş vakit namaz çok mühimdir: ( ……….). Bir sabah namazını kılmamanın cezası cehennemde seksen bin sene yanmaktır…”
Benim için film kopmuştu bu sözleri duyduğumda. Bu cümle, öncelikle dinin aslına uygun değildi. Ne Kur’an’da , ne hadislerde böyle bir ceza geçmez. O derece korktum ve ümitsizliğe düştüm ki, anlatamam. Menfi ve korkutan etkisini uzun zaman üzerimden atamamıştım. Hoca, güya namazın ne kadar önemli bir ibadet olduğunun altını çizmek için bu sözleri sarf etmişti ama kaş yapayım derken göz çıkardığının farkında değildi.
Şu an seksenine yaklaşan bir dostumun benimle paylaştığı şu hatırası da din dilini doğru kullanmada ne kadar dikkatli olmak gerektiğine dair çarpıcı bir örnektir:
“ Ben, üniversite 2.sınıfa kadar sabah namazımı bile camide kılardım. Bir Cuma vakti vaaz dinlemek için erkenden camiye gittim. Hoca konuşması esnasında şöyle bir cümle kullandı:
“ Aziz cemaat, gülmenin de bir adabı vardır. Çok dikkatli olun. Sakın ola ki kahkaha atmayın. Çünkü kahkaha atan kafir olur, yani dinden çıkar.. Ben o günden sonra camiyi de namazı da bıraktım.”
Kur’an, Peygambere dini tebliğ ederken yumuşak dil ve sakin üslup kullanmasını emreder. Aksi durumda etrafında kimse kalmayacağını hatırlatır.
Din, hem yumuşak olmayı hem de hakikatleri anlatmayı emreder.
Ağlak ve sert anlatımı reddeder.
Koca koca prof. İlahiyat hocalarından bazıları, sırf insanları etkilemek için uyduruk şeyleri sanki hakikatmiş gibi anlatmakta bir sakınca görmüyorlar. Her yıl ramazan ayında böylesi ağlak hocalardan gına geldik.
İslam’dan habersiz olanlar böyle saçmalıkları duyunca hayret içinde kalıyorlar.
Din görevlisi olmak şart değil. Kim olursa olsun , İslam hakkında konuşurken sert dili değil, yumuşak dili benimsemelidir.
Bir de yalan şeyleri anlatmaktan sakınmak bir vecibedir.