Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Kemal MENCELOĞLU


SELİMİME SELAM SÖYLE

SELİMİME SELAM SÖYLE


 

 

     Yavuz Sultan Selim Han zamanında, çok fakir bir adam borçlarını ödeyemeyince zora düşmüş ve sabah soluğu Yavuz Sultan Selim’in yanında almış; “ Sultanım, bana bir kese altın verecekmişsiniz.”

     Selim Han : Vereyim vermesine de bir neden söyleyecek misiniz? der

     Fakir adam: “Ben 63 yaşında Istanbul eşrafından Mehmet, çok zengindim sultanım, lakin bir süre önce başıma gelen bir musibet sonucu, malımı, mülkümü, neyim varsa kaybettim ve ne yaptıysam, ne ettiysem kurtulamıyorum borç batağından.

     Dün gece herkesin yattığı, o mukaddes teheccüd saatinde kalktım, iki rekat namaz kıldım, sonra koydum alnımı secdeye,

“Ya Rabbi beni eşime, çocuklarıma ve dostlarıma mahçup etme, derdi veren de sensin, dermanı veren de sen” dedim ve yattım.

     Rüyama Resûlullâh Efendimiz Sallallâhu âleyhî ve sellem geldi, dedi ki;

“Ey Mehmet niye hüzünlenirsin evladım, yarın ilk işin saraya git. Selim’ime selam söyle, sana bir kese altın versin, eğer sebebini sorarsa, her gece okuduğu, benim ruhuma hediye ettiği 100 Salavat-ı dün gece okumayı unuttu, okumadığı Salavatlar hürmetine, seni mutlu etsin”, dedi, der demez.

     Selim han: Hemen bir kese altın çıkartıp vermiş adama, ve demiş ki ;

“Ne olur tekrar söyle, ne dedi Habibullâh”

     Mehmet Amca tekrarlamış;

“Selim’ime selam söyle, sana bir kese altın versin, her gece okuduğu 100 Salavat-ı dün gece okumayı unuttu, okumadığı Salavatlar hürmetine seni mutlu etsin” dedi demiş.

     Çıkartır adama bir kese daha vermiş ama durmamış Yavuz Selim,

“söyle ne olur, ne dedi Resûlullâh” (sallallâhu aleyhi vesellem) Mehmet Amca tekrar etmiş,

“Selim’ime selam söyle diyerek tekrardan söylemiş Resûlullâh’ın ( Sallallâhu aleyhi vesellem ) söylediklerini, çıkarır bir kese altın daha vermiş ama durmamış Yavuz Selim.

    “Ne olur bi daha söyleeee, ne dedi Muhammed Mustafa Sallallâhu âleyhî ve sellem”, adam tekrar etmiş yine, Yavuz Selim bir kese altın daha vermiş, her kesede 100 altın var, tam on yedi kese altın ederince tekrarlatmış.

     Mehmet Amcanın kucağında 17.000 altın, ama Yavuz Selim Han kendini kaybetmişçesine, durmuyor:” Ne olur söylee ne dedi Kâinatın efendisi” ……

    Selim Hanin başveziri Hasancan bunu fark etmiş ve Sultanım Mehmet Amca getirdiği heber vesilesi ile mesut oldu, aldığınız haberle sizde mesut oldunuz, isterseniz Mehmet Amca’yı gönderelim, başı sıkıştığında tekrar gelsin” deyip adamı göndermiş

     Baş vezir Hasancan döndüğünde, Yavuz Selim’i secdeden kalkmaz görünce, omzuna dokunur

     Yavuz Sultan Selim başını kaldırır ki gözleri kan çanağına dönmüş,

“Duydun mu Hasancan, Resûlullâh benim için “Selim’im demiş duydun mu Hasancan, Habibullâh benim için Selim’im demiş duydun mu”..

     Binlerce şükür olsun bizi bu şerefe nail etti, Rabbime Hamd olsun “ve devam etmiş Yavuz Selim,

“Ey Hasancan o amcayı göndermeseydin, malımı, mülkümü, tacımı, tahtımı, sarayımı Resûlullâh’ın Selim’im demesine feda edecektim.”

   

   YAVUZU ANLATMAKLA BİTİREMEYİZ

 

    Mısır, Hicaz, Mekke ve Medineyi Osmanlı topraklarına bağladıktan sonra Hakimül Haremeniş Şerifeyn (Mekke ve Medine’nin Hakimi) olarak eklenen unvanı kaldırtıp; Hadimül Haremeyniş Şerifeyn ( Mekke ve Medine’nin Hizmetçisi) olarak yazdıran adamdır Atamız Yavuz.

     Büyük bir savaştan döndüğünde “ Bu gece yatağımı biz izbeye serin, kibir ve gurur galip gelmesin” diyen kişidir Yavuz.

     “Bu dünya bir padişaha çok fakat iki padişahlık yok” diyecek kadar yüce bir mefkûre sahibidir aynı zamanda.

     Alimlere saygısı, ilme olan sevgisi her zaman zirvede olan, “Hocamın atının ayağında sıçrayan çamurlu kaftanımı kabirde üstüme örtün” diyecek kadar duygulu ve hisli bir yürek taşımaktadır.

      Hilafet makamını Osmanlıya getiren,(1512-1520) tarihleri arasında devri saltanatında dünyaya nam salan, sınırları genişleten, idealleri yüce olan bir şahsiyet olarak tarihe not düşen bir karakter sahibidir.

 

     İSTANBUL’DA EDA EDİLEN HAC

 

     Yıl 1914… Hac farizasını yerine getirmek isteyen Doğu Türkistanlı Müslümanlar Hicaz’a gitmeden önce âdet-i kadim üzere payitahta yani Halife’nin huzuruna gelirler. (Orta Asya Müslümanları ya hacca giderken ya da dönerken mutlaka İstanbul’a Halife’nin huzuruna çıkarlardı.) İstanbul’a geldikten az zaman sonra itilaf devletlerinin Çanakkale’ye çıkarma yaptıkları haberi gelmiş ve Halife cihat fetvası yayımlamıştı.

     Hacca gitmeden önce uğradıkları şehirde bu haberi alan Doğu Türkistanlılar içlerindeki din adamı âlimlerle istişarelerde bulunup “Hac yoluna devam etmenin mi, yoksa Halifeye bağlı Müslümanlar olarak savaşa katılmanın mı farz olduğunu” sorguladılar. Kur’an-ı Kerim’in hükümlerine dayanarak âlimlerin verdiği fetva savaşa katılmak olunca Doğu Türkistan’dan gelen kafilenin tüm erkekleri Çanakkale Savaşı’na gitti ve hepsi orada şehit oldular.

     Vatanın harim-i ismetini korumak için toprağa düşmüş Doğu Türkistanlı bu kardeşlerimiz şimdi binlerce Çanakkale şehidi ile beraber bu topraklarda yatmakta…

     Allah onlardan razı olsun. Vefalı bir millet olarak kardeşlerimiz için Kızıl Çin'in zulmüne dur diyelim.