Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Mehmet Ali AYDIN


KADINLAR GÜNÜ MÜ DEDİNİZ

KADINLAR GÜNÜ MÜ DEDİNİZ


 

“Hıçkırıkla ağlayan bir kadının gözyaşları, ağlatan adamın başına geleceklerin altına atılan imzadır.”

Önümüzdeki Pazar günü 8 Mart ve bu gün “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanıyor. Acımasız Batı kapitalizmi ve sömürgeci ruhu, katlettiği ve değerini yok ettiği şeylerin yılda bir kez de olsa anılması yada yok ettiği şeyin acılarının tazelenmesi için böyle günler icat etmiş.

İcat ettiği günlerde bile vahşi kapitalizmi semirtmeyi becermiştir. Çünkü icat ettiği günleri anmaya heveslenen ve yok olan değerlerin farkında olmayan zavallılar, kutlanan günün anısına çeşitli hediyeler almakta ve böylece kapitalizmin kasalarına cila vurmakta.

Anneliği ve annelik duygusunu ekonomik çıkarlara kurban ettik; ardından “Anneler Günü”nü, sevgiyi ve sevmeyi dumura uğrattık, “Sevgililer Günü”nü, babalık duygusunu tarumar ettik, “Babalar Günü”nü, Ormanları yok ettik “Dünya Ormancılık günü”nü icat ettik.

Bu günlerin sayısını uzatabildiğimiz kadar uzatabiliriz. “Hemşirelik Günü” “İşçi Bayramı” vs. gibi.

8 Mart dünya gününü kaynaklık eden olayda bile kadına şiddet var. 8 Mart 1857 yılında ABD’nin Newyork kentinde greve giden binlerce kadın işçinin grevini kırmak için, polislerin kadınlara saldırdığı sırada çıkan yangın sonucu 129 kadının ölmesinin anısına Birleşmiş Milletler 1975 yılını ”Dünya Kadınlar Yılı” 16 Aralık 1977 tarihinde aldığı bir kararla 8 Mart’ı “Dünya kadınlar Günü” olarak kabul etmiş.

Onlar yapar da biz onlardan aşağı mı kalırız. Bizde 1984 yılından itibaren bu günü “Kadınlar Günü” ilan etmişiz. Bir gün kadınların diğer günler onlara zulmeden erkeklerin günü.

Günümüzün güya modern ve çağdaş dünyasında en çok istismar edilen konuların başında kadın ve çocuk istismarı gelmektedir. Gün geçmesin ki dünyanın hemen her yerinde kadınlara ve çocuklara karşı çeşitli adlar altında istismar yapılmasın, şiddet uygulanmasın.

İşimize geldiği zaman başımızın tacı olan kadınlar, işimize gelmediği zaman sinirlerimiz yatıştırma aracı olmaktan öte geçemiyor.

Peygamberimizin “ Cennet anaların ayağı altındadır” diyerek yücelttiği kadınları günümüzün medeni zorbaları ayaklar altında süründürmekte, vahşi kapitalizmin ekonomik çarkları, arasında onu asli durumundan gittikçe uzaklaştırmakta ve adeta bir makinenin parçası haline getirmekte, mekanik bir parçaya dönüştürmektedir.

Çeşitli sektörlerde asli görevinin dışında kullanılmak suretiyle erkek egemen toplumun bir tüketim aracı haline dönüştürmektedir. Kamyon lastiği reklamında yarı çıplak manken hanımın obje olarak kullanılması gibi!

Dünyada en yaygın ve en az cezalandırılan suç nedir bilir misiniz? Bilmezsiniz, bilseniz bile itiraf etmek işinize gelmez.

Ama ben söyleyeyim: Kadına karşı şiddet.

İşimize gelince sevgilimiz, aşkımız, eşimiz, işimize gelmezse “kum torbamız". Ne güzel değil mi?

Yeri gelince sloganımız hazır; ”Kadına Kalkan Eller Kırılsın”. Akşam eve dönünce de ilk önce ona elimizi biz kaldıralım. Günlük hay haylar ve vay vaylar arasında gerilen sinirlerimiz onda boşaltalım.

Dünya üzerinde 15 ile 45 yaşları arasındaki kadınların en öldürücü hastalıklardan, savaş ve trafik kazalarından ölme oranı, erkek şiddetinden ölme oranına göre daha az. İşte kadına verdiğimiz değer.

Şiddet kurbanı onlar, töre kurbanı onlar, cinsel istismar kurbanı onlar, kadın ticareti kurbanı onlar.

Fuhuşa zorlanan yada bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700.000 ila 4.000.000 arasındadır. Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda on iki milyar dolar civarında.( B.M.M. Kaynakları)

Bir gazetenin ülkemizde yaptığı anketler kadına verdiğimiz değeri daha da çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Buna göre:

Gençlerin % 90 ı dayak yiyen kadına yardım edilsin diyor, ama bunların ¾’ü aynı zamanda kadını yaralamayacak kadar dövme taraftarı.

Araştırmada yine bazı çarpıcı cevaplar yer alıyor. 

Mesela:

Cinsel açıdan güven vermeyen kadınlar dayak yemeyi hak eder,

Kadın arkadaşları içinde kocasını aşağılarsa koca dövebilir. ( tersi olursa bir şey yok, çünkü aşağılamak erkeğin doğuştan kazandığı bir hak!!!)

Yine ankete göre erkekler diyor ki: Çoğu kadın kocası tarafından içten içe dayak yemeyi arzular! ( Vay anasını Be!!!)

Kadınlara seçme ve seçilme hakkını çoğu Avrupa ülkesinden önce ülkemiz tanımış ama, hangi kadınlara tanınmış, rejimin istediği ve müsaade ettiği kadınlara, başörtülüye seçilme hakkını galiba yeni seçimlerde seçilme hakkı vereceğiz. Şu anda mecliste başörtüsü ile yer alanlar seçilirken başları açık seçilmek zorunda kalmışlardı. Başörtülü olarak meclise giren Merve Kavakçı ve Nesrin Hanım örneklerini unutmamız mümkün mü?

Seçim döneminde ana muhalefet partimiz kadın istismarının daniskasını yapmış, çarşaflı ve başörtülü kadınları partisine katmış, arkasından onları seçim otobüsünden atmıştı.

Sadece bu olay bile kadına verdiğimiz değeri anlatmaya yeterde artar.

Ne diyelim erkelerin kadınlara tanıdığı ( Çünkü Birleşmiş Milletlerde ki ülkelerin temsilcileri çoğunlukla erkeklerden oluşuyor) “Dünya Kadınlar günü” kutlu olsun.

Bizim için en güzel örnek her şeyde olduğu gibi bu konuda da Sevgili Peygamberimizdir. O, hanımlara karşı daima sevgi, saygı, hoşgörü ve anlayış göstermiş. Bırakın dövmeyi; hanımlara karşı hiçbir zaman kaba davranmamış; hep güler yüzlü olmuştur. Ne zaman ki bizde hanımlara karşı aynı şekilde davranır ve aynı duyguları beslersek; o zaman her gün kadınlar günü olur. 

Kadınların da erkekler gibi aynı haklara ve özgürlüklere sahip olduğu ve gerçekten kadın olabilecekleri günlere kavuşmak dileğiyle…