Bugün, 19 Nisan 2024 Cuma

Kemal MENCELOĞLU


HİKMETLER VE İBRETLER

HİKMETLER VE İBRETLER


İHLAS ÖRNEĞİ
Hak dostlarından bir zâta: “Efendim, ihlâs hususunda sizi tesiri altında bırakan bir hâdise yaşadınız mı?” diye sordular.

O da: “Evet, yaşadım.” dedi ve şunları anlattı:
Mekke-i Mükerreme’de para kesemi kaybetmiştim. Basra’dan para bekliyordum, fakat bir türlü gelmiyordu. Saçım sakalım da epeyce uzamıştı. Bir berbere giderek ricada bulundum: “Param yok, Allah rızâsı için saçlarımı düzeltebilirmisin?»

O esnâda berber, bir adamı tıraş ediyordu. Hemen yanındaki boş yeri gösterip; «Buraya otur.» dedi ve müşterisini bekleterek beni tıraş etmeye başladı. Müşteri itiraz etti. Berber ise:

“Kusura bakmayınız efendim, sizi ücret mukâbilinde tıraş ediyorum, lâkin bu şahıs, Allah rızâsı için kendisini tıraş etmemi istedi. Allah için olan işler dâimâ önceliklidir ve maddî bir bedeli yoktur. Allah için olan işin bedelini kullar aslâ bilemez ve ödeyemez!» dedi.

Tıraştan sonra berber, cebime zorla birkaç altın sokuşturdu: “Acil ihtiyaçlarını karşılarsın, imkânım bu kadar, kusura bakma!» dedi.

Bir müddet sonra Basra’dan beklediğim para geldi. Berbere bir kese altın götürdüm: “Aslâ almam! Allah için olan işin bedelini ödemeye kulların gücü yetmez!» dedi. Ne kadar uğraştıysam kabul ettiremedim.
Helâlleşip ayrıldım, lâkin tam kırk senedir geceleri kalkıp ona duâ ediyorum.”

İşte böyle hâlisâne, yani sadece Allah için yapılan amel-i sâlihlerin ve hayırların karşılığını Cenâb-ı Hak,kendi şânına lâyık bir güzellikte lûtfedecektir.
    
    HACCACIN ZULMÜ ÖMERİN ADALETİ
    Haccac-ı Zalim bir gün tebdili kıyafetle dolaşırken bir vatandaşın alakasız bir yerde kazma-kürek toprak kazdığını görünce ne yaptığını sormuş? Adam "
Hz.Ömer'in adaletini arıyorum"demiş.Haccac "Biraz da ben kazayım."diyerek işin başına geçmiş.Bu sefer adam Haccac'a " Peki sen ne arıyorsun.? diye sorunca Haccac " Ben de Hz.Ömer zamanında ki toplumu arıyorum." Demiş.
     Hisse;"Neye layıksanız öyle idare edilirsiniz."
    
       HER ŞEY DENGİ DENGİNE
    Orta yaşlı bir adamın iki haremi 
varmış.Biri kendinden yaşlıca, diğeri çok gençmiş. hanımların dizine başını koyup uyumak adetiymiş adamın. Gencin dizine başını koyunca sakalının beyaz kıllarını teker teker yolarmış kocası genç görünsün diye!
     İhtiyarın dizine yattığı zaman o da siyah kıllarını yolarmış.Aklar fazla olsun, kocası yaşlı görünsün, kendi yaşlılığı belli olmasın diye! Bir müddet sonra sokakta herkes adamın sakalına gülmeye başlamış.Zira adamcağızda sakal kalmamış.
     Hisse; " Umduğunu bulamazsan, bulduğunla yetinmeye çalışmalısın." Hak edemediğin şey senin değildir.
   
        ADALET HERKESE LAZIM
     Adalet kıldan ince ve kılıçtan keskincedir. Sıratta yürümek kadar zor ve hassas olan devletin sarsılmayan temelidir. Toplumun gıdası gibi her zaman var olması gereken yüksek bir ahlâkî erdemdir. Ancak hikayelerde olduğu gibi , her devirde hisler ve hisselere göre uygulandığından, bugün birilerinin bir yerlerde aradığı gibi her zaman, her yerde aranır olmuştur. Gerçi, bugün adalet arayanların geçmişteki adalet uygulamalarını da bu millet gayet iyi bilmektedir.
     "Bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletli davranmaktan 
alıkoymasın.Adaletli davranın. (Maide -8)

   MUTLU OLMAK İÇİN ÇALIŞMAK LAZIM
   Bir güzel insan şöyle söyler:”Yaşamımda başarıyı değil de mutlu olmayı hedefledim. Mutlu olabilmek için başkalarını mutlu etmek gerekir. Ne kadar çok mutlu edersen o kadar çok mutlu olursun. Birine yardım ettiğinizde onun güldüğünü görmenin verdiği hazza diyecek yoktur. Bu dünyada önemli olan tek şey faydalı insan olmaktır. Hayatta başarısız ol, yenil, ne olacak? Bırak, karşındaki mutlu olsun.”
    Varlıklı fakat sıkıntılı olduğunu söyleyen bir sahabesine Efendimiz: “ Yetimin başını okşa, fakirin karnını doyur; işte o zaman mutluluğa buyur.” tavsiyesinde bulunmuştur.
    Huzur ve mutluluğun yolu başkalarının mutlu kılmaktan geçer. Unutmamak lazım ki, hem haklı hem de mutlu olmak gerekir ama haklı olmak çoğu defa mutlu olmaya yetmez. Haklılıkla beraber mutlu olmak gayemiz olmalı.

      BU DA GEÇER YA HU!
    Sultan Mahmut bir gün tüm vezirlerini toplayıp, bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle birşey yazdırın ki ona her baktığımda, hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim diye buyurmuş...
    Vezirler toplanmışlar dört bir yana haber salmışlar. Sonunda bir gün bir yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar, yüzüğü vermişler. Sultan Mahmut tamam işte bu demiş...
Yüzüğün üzerinde ; "Bu da geçer ya hu" yazıyormuş. Hattatlar bu lafı çok sevmişler ve eserlerinde sıkça kullanmışlardir.
Bu da geçer ya Hû! Ne bitmeyen mutluluk ne de geçmeyen dert vardır.
    Onun için ne mutluluktan deliye dönmeye... ne de kederden ölmeye hacet yok..
Ve yine hepimizce malum bir ifade daha:

Gamına gamlanıp olma mahzun
Demine demlenip olma mağrur
Ne gam baki ne dem baki..
Yalnızca Hüve'l Baki

     ÇOK EŞLİLİK VE YUSUF İSLAM
     Çok eşlilik ile ilgili muhabirin sorduğu soruya Yusuf İslam'ın verdiği cevap;
DHA Muhabiri: Girdiğiniz İslâm dininde bir erkeğin dört kadınla evlenmesine ne diyeceksiniz? Yani bunun mantığını nasıl kabul edeceksiniz? Siz bir Batılı aydın şarkıcı olarak bunu nasıl kabul ettiniz?
     Yusuf İslam: Sen beni eski halimle tanıdığını söylüyorsun. Ben Müslüman olmadan önce kaç kadınla beraber olduğumu bilemem. Onlardan çocuğum olmuşsa onu da bilemem. Ben böyle adi bir hayat yaşarken sen bana hayrandın. Ben şimdi Müslüman oldum. Tek eşle evliyim.
    İkinci bir evliliğe niyetli de değilim. İslâm dini dörde kadar izin veriyorsa onların ve çocukların sorumluluğunu da ona yüklüyor. Senin hayran olduğun Batıda böyle bir sorumluluk yok. Birçok çocuk babasını bilmez. Babası da çocuğunu görmeden gider bu dünyadan.
İyi ki müslümanları tanımadan, islâmı tanımışım" diyen güzel insan.

     İMAMI ŞAFİİ'DEN MÜTHİŞ BİR DERS
İmamı Şafii, talebelerinden biri olan Yunus ile müzakere yaptığı bir meselede ihtilâfa düşer. Öyle ki, talebesi öfkesinden dolayı dersi terk eder ve evine gider. Akşam olunca, Yunus kapısının çalındığını fark eder.
"Kim o?" der. Kapıdaki kişi,
"İmamı Şafiî." der.
Yunus, kapıyı açar ve İmam Şafiî’nin kapıda beklemekte olduğunu görür. Hocasının ayağına kadar gelmesine şaşırır.
İmam Şafiî, kapıyı açan talebesi Yunus'a, ders niteliğinde şunları söyler:

"Yunus, bizi birleştiren yüzlerce mesele dururken bir mesele mi ayıracak bizi?"

"Yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir!"

"Hatadan nefret et, ama hataya düşenden nefret etme!"

"Bütün kalbinle günaha öfkelen, ama günahkâra acı, ona merhamet göster!"

"Sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster!"

"Görevimiz hastalığı tedavi etmektir, hastayı yok etmek değil!.."
     Ey Büyük İmam, Allah senden razı olsun. Toplum olarak bu nasihatlere çok ama çok ihtiyacımız var...
     Bugün kapısına gidip özür dileyeceğimiz veya kapımıza gelip af talep etmesi gereken o kadar çok insan var ki, sayısını bilemeyiz. Nedense helalleşmek, özür dilemek, af istemek ağır geliyor dilimize. Enaniyet, kibir, gurur almış başını gidiyor. İnanın bunlarda bizi perişan ediyor. Çok dikkat etmeliyiz çok!..

22/11/2019 Kemal MENCELOĞLU