Bugün, 17 Mayıs 2024 Cuma

Mehmet Ali AYDIN


ACİZANE

ACİZANE


 

Ülkemizde 31 Mart Pazar günü yapılan seçimlerde kazananları da, kaybedenleri de hayrete düşüren sonuçlar yaşandı. Öyle yerler var ki birilerinin kalesi gibi görülen ve onlarca yıldır her seçimde zafer elde edilen yerler karşı tarafa geçti. Hiçbir proje ve vaadi olmayan sadece seçmene gülücük dağıtan ve alabildiğine yalan konuşan ve bundan da utanmayan aday da seçimi kazandı, son derece dürüst, ahlaklı ve sayısız projeleri olan ve bunları geçekleştirecek vizyonu olan kaybetti.

Bu seçimler özellikle Cumhur İttifakının büyük ortağı ve lokomotifi olan ve şimdiye kadar girdiği on yedi seçimi kazanan AK Parti için ibretlik sonuçlar doğurdu ve yıllardır elinde bulunduğu pek çok yeri çikletten çıkma bir genel başkanın idaresindeki muhalefet partisine hediye etti. Onlar bile bazı yerleri kazandıklarına belki de inanamadılar.

Attan düşene akıl veren çok olurmuş ya seçimler de milletten güçlü bir şamar yiyen AK Parti’ye bu yenilginin ardından akıl verenlerin sayısı bir hayli kalabalık ama çoğu suya sabuna dokunmadan biraz da gerçeklerin etrafında dolanarak geçen yaklaşımlar oldu. Hiç kimse zülfüyâra dokunmaya cesaret edemedi. Zaten bazı doğruları doğrudan söylemek söyleyene çok pahalıya mal olan bir ülkede yaşıyoruz.

Kurulduğundan beri AK Parti’den dışlananlara bir bakın bunların çoğu “kral çıplak” diyenlerden oluşuyor. Yalama ve yalakalık yapanlar baş tacı, doğruları konuşanlara da dış kapı. Kimileri kuruluşundan bu güne kadar hiçbir kural uygulanmadan partide etkinliğini koruyor, kimileri ise sözüm ona güya parti politikalarını eleştirip doğruyu söylemeye çalışınca “hadi yallah” dışlanıyor.

Gelelim bu seçimlerin kaybedilmesine; herkesin seçim sonuçlarını değerlendiren kendine göre bir nedeni var. Bunların haklı olanları da var, günü kurtarmaya yönelik olanları da var. Bazılarına göre emekliler AK Parti’ye ders verdi. Bu bir neden olabilir mi? Olabilir ama seçimi kaybettiren başlı başına bir neden olamaz. Çalışanla, aynı işten emekli olan arasında maaş konusunda üç kata varan fahiş bir fark elbette kabul edilemez. Emekli ulufe usulü verilen zamlarla on bin lira maaş alırken çalışan otuz bin lira ve üzeri maaş alıyorsa burada bir adaletten söz edilemez. 

İşe girişlerde adam kayırma, torpil ve yapılan adaletsizliklerde sonuçlar üzerinde az çok etkili olmuş alabilir. Hayat pahalılığı, enflasyon, geçim sıkıntısı, uygulanan faiz politikaları, ardı arkası kesilmeyen ve fırsat düşkünlerinin yaptıkları anormal zamlar ve piyasalarda ki denetimsizlik bunlarda seçim sonuçlarını mutlaka etkileyen sebeplerdir. Fakat bunlar davası olan bir seçmen için saf değiştirmesine neden olacak şeyler değildir. 

Kendi adıma konuşacak olursam bunların hiç biri benim oyumun rengini değiştiremez. Olaya ben Müslümanca bakarım ve dinini yaşamak isteyen Müslümanın önündeki engelleri kaldıran ve ona her türlü hak ve özgürlüğü tanıyan partiye oyumu veririm. AK Parti’ye de kurulduğu günden beri bu nedenle oy veriyorum ver ondan daha fazla Müslümanın davasına sahip çıkacak bir parti gelene kadar oy vermeye devam edeceğim. Bu arada AK Parti İslami bir parti mi diyecek olursanız asla ve kata. O da diğer partiler gibi Laik düzenin bir partisi. 

Şimdi gelelim esas meseleye. Neden seçimi kaybettiler ve seçmenden okkalı bir şamar yediler ve kurulduğundan beri ilk defa ikinci parti konumuna düştüler. Hatta CHP’nin oyu artmadığı halde bu durun nasıl oldu. Milyonlarca seçmen AK Pati’den ümidi kestiği ama CHP’ye oy vermeye elinin varmadığı için sandığa gitmediği için bu sonuç ortaya çıktı diye düşünüyorum.

Öncelikle iktidar partisinin amasız, nedensiz ve koşulsuz olarak ön yargılardan ve peşin hükümlerden kurtularak neden kaybettikleri konusunda gerçekçi bir öz eleştiri yapması lazım. Biz nerede hata yaptık da seçmen bize bu dersi verdi konusuna kafa yormalılar.

Ben burada gördüğün kadarı ile birkaç neden sayacağım ister kabul ederler, ister etmezler artık onların bileceği bir iş. Öncelikle en küçüğünden başlayarak teşkilatları gözden geçirmeleri lazım. Ahbap-çavuş ilişkileri var mı? Teşkilatlar oluşturulurken parti ruhuna uygun seçimler mi yapılmış yoksa büyük abilerden birinin tavassutu ile tepeden atama ile mi teşkilat oluşturulmuş. Teşkilatların halkla ilişkileri nasıl. Bir il başkanı ile görüşebilmek için vatandaş ne gibi engellerle karşılaşıyor. Derdini anlatan vatandaşın derdiyle ne kadar ilgileniliyor. Teşkilatlarda görev alanların partinin misyonu ile ne kadar alakaları var. Orayı bir makam ve mevki olarak kullanıp şahsi çıkarlarının peşinde mi koşuyor.

Partililerin akçeli işlerle araları nasıl. İhale takipçileri var mı? İhalelerden komisyon alarak cukkalarını dolduranlar var mı? İhaleleri yandaşlarına peşkeş çekenler var mı? İşe alımlarda vatandaşlardan komisyon alanlar var mı? Teşkilatlar oluşturulurken halka hiç soruldu mu? 

Parti üst düzey yöneticilerinde olup da hala yerellikten kurtulamayan ve mensup oldukları illerde etkili olup partinin halk nezdinde değer kaybetmesine yol açan ağır abiler konusunda acaba neler yapılacak. Onlarla yola devam edilip kan kaybetmeye devam mı edilecek, yoksa yeni bir yol haritası mı çizilecek. Üst düzey yöneticilerin danışmanıyım ayakları ile illerde iş takipçiliği yapanlara bir şey yapılacak mı yoksa “alavere, dalavere, Kürt memet nöbete” devam mı edecek.

Çeşitli nedenlerle küstürülüp, başka partilere giden ve oralardan aday olan ve hatta kazananların partiden hangi nedenler ve kimler yüzünden ayrıldığı konusu araştırılıp incelecek ve ortaya çıkan nedenlere neşter vurulacak mı yoksa birileri yüzünde küsüp gidenlere eyvallah edilmeyip aynı tas aynı hamam devam edilecek mi?

Ekonomide ki bu kısır döngü devam edecek mi, yoksa vatandaşın dertlerine çare olacak gereken tedbirle alınarak yeniden vatandaşın gönlüne girilecek mi? Hiç çalışmadan bankamatik memurlarına çare bulunacak mı? Birileri istemedi diye kızağa alınıp “uzman” sıfatı verilerek devletin milyarları çarçur edilmeye devam edecek mi? 

İki üç yerden maaş alan haramzadelere karşı nasıl bir tavır takınılacak. Öncelikle bu meselenin çözümlenmesi gerekir. Kişi bir yerden maaş almalı ve en yükseği neyse onu almalı diğer gelirleri hazineye bağlanmalı. Adam hem milletvekili hem de milletvekilliğinden emekli. Emekli ise meclise gelmemeli, vekilse emekli maaşı kesilmeli. Birisi 16 emeklinin maaşını alıyorsa orada bir sakatlık var demektir.

Araç saltanatına son verilmeli, teşkilatlara ve partide görev alanların almadan önceki mal varlıkları ve servetleri ile görev aldıktan sonra ki mal varlıkları ve kazançları araştırılmalı ve eğer arada büyük bir fark varsa nereden ve nasıl buldun diye sorgulanmalıdır. Parti yönetimindeki herkese dokunulabilmeli ve kimse “layüsel” dokunulmaz olmamalıdır. Yapılan her şeyin hesabı millete açık açık anlatılmalı ve şeffaflık esas olmalıdır.

Belediyelerin bazılarının babalarının çiftliği değil milletin emaneti olduğu unutulmamalıdır. Hesap verilirlik esas alınmalıdır. Siz hesap vermezseniz millet sandıkta hesabını sorar. 

Bu konulara dikkat edilmez gereği yapılmazsa bu seçimde ikaz niyetinde atılan şamar korkarım gelecek seçimlerde okkalı bir dayağa dönüşür. Artık biz çocuklarımızı oy atmak konusunda ikna edemiyoruz ve oy vermemek için onlarca haklı sebep sıralıyorlar. 

AK Parti’nin bundan sonra yapacağı ilk iş” biz nerelerde yanlış yaptık ki bu şamarı yedik” diye öz eleştiri yapması ve ona göre hareket etmesi lazım vesselam.